FİTNE MESELESİ

12-09-2017

FİTNE MESELESİ

 

 

Fitne öyle bir şeydir ki, onunla insanın hayır veya şer hali ortaya çıkar. Kelime manası, karşılığını almak için altını ateşe koymaktan ibarettir. Bu manadan nakledilerek, mihnet ve belaya sokmak manasında kullanılmıştır. İmamı Münavi'ye göre ise, insan üzerine ağır gelen her şey, Allah’ın kullarına ibtila ve imtihan ettiği şeylerin her biri demektir.

Keza; şirk, küfür veya bunları yaymak, irtidat (dinden çıkmak), haramları hiçe saymak, dinin emirlerine önem vermemek, başkalarının huzurunu ihlal etmek, haksız yere bir insanı yerinden ve yurdundan çıkarmak, insanlar arasında bölücülük yapmak, gerek yokken insanları ihtilâle sevketmek, ihtilafa düşürmek, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, dini bir fayda olmaksızın mihnete, meşakkata düçar etmek gibi manalarda dini bir tabir olarak kullanılmıştır. Görüldüğü üzere, "Fitne" kelimesinin şümul sahası çok geniş olduğu gibi, izahı zor olan karanlık bir kelimedir.

 

 

Fitnenin Hükmü:

Fitne çıkarmak, fitneye sebebiyet vermek, insanların başına fitne olmak haramdır, günahtır. Çünkü fitne, yeryüzünü fesada vermektir. Müslümanlara zararlıdır, dine zulümdür, insanları inançsızlığa götürmektir.

 

 

Fitneye Birkaç Örnek:

1- Bir imamın namazdaki kıraatini, sünnet olan miktardan fazla yapması, şayet cemaat tahammül etmiyorsa, bir fitnedir; cemaatın azalma-sına sebebiyet verir. Sahabeden Muaz (r.a.)’ın namazı uzattığından şikayet edildiğinde, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ona, "Sen fitneci misin?" der ve bu sözü üç sefer tekrarlayarak onu azarlar ve bu hareketini tasvip etmez.

 

Diğer bir hadis-i şerif de şu mealdedir:

"Biriniz namaz kıldırdığında ağır kıldırmasın. Çünkü, cemaat içerisinde çocuk, ihtiyar, zayıf, hasta ve müstâcel iş sahibi olanlar olabilir."

2- Hatibin hutbesinde, vaizin vaazında yaptığı konuşmalardan maksadın ne olduğu anlaşılamıyor; başka manalar anlaşılıyor, yanlış anlamalara ve bazı dedikodulara sebebiyet veriyorsa işte bu da bir fitnedir. Onun için İslam ne diyor? "İnsanlara öyle konuşun ki, akılları kavrasın ve ne demek istediklerinizi anlasınlar."

Yahut öyle sözler söylüyor ve öyle talep ve tekliflerde bulunuyor ki, ibadetlerin tamamen terk edilmesine sebep oluyor. Mesela, Tecvid bilmeyen öğrenmeleri de mümkün olmayan kimselere diyor ki, sizin namazlarınız sahih olmaz. Onlar ne yapıyor? Bu sefer namazı terk ediyorlar. İşte bu da bir fitnedir. Ancak öğrenme gücü varsa ve hiç bir şey de bilmiyorsa, tabii onun namazı caiz olmaz. Artık o da namaz caiz olacak kadar Kur’an’dan öğrenmesi için birkaç gününü hemen buna ayırmalıdır. Buna bir şey demeğe hakkı yoktur.

 

3- Emr-i mâruf ve nehy-i ani'l münker de böyle. İş inada binerse, taas-suba dökülüp münakaşaya varırsa, artık o zamanda nasihat fayda vermez. Üstelik adamın inkârını artırır. Öyle ise, işi inad ve münakaşa haline getirmemek ve orada kesmek lazım. Ancak, mesele söylenir ve orada bırakılır. Onun için vaaz ve nasihatı münmkün olduğu kadar tenhada yapmak daha faydalı ve daha etkili olur. Fakat, öyle bir cemaata nasihat ediyor ki, onların içerisinde sayıları az da olsa, kendisini samimiyetle dinleyecek ve gereğiyle amel edecekler var ise, o zaman nasihata devam etmesi caiz olur. Fakat, bunun da yerine göre bazı şartları vardır. Kendisinin malına veya canına bir zarar geleceğini biliyor ve aynı zamanda o zararlara tahammül edip sabredeceğine akıl kestirebiliyor olması. İşte bu caiz ve aynı zamanda da bir cihad’dır. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Şehidlerin en büyüğü Hz. Hamza’dır. Bir de zalim bir idareciye (bir sultana) karşı hak kelimeyi söylediği için öldürülen kimsedir."

 

4- Fitne bazen, mal, kadın ve makam gibi dünyalık şeylerle nefislerde olur. Bazen de, bid’atlar, heva ve hevesler gibi kalplere yerleşir. Ve fitnenin çeşitleri yetmiş küsura kadar yükselir.

 

Bir de fitnenin şu taksimi yapılır: Şüphe fitneleri (büyüğü budur), şehvet fitneleri. Her ikisinde de asıl kaide, kendi görüşü ve reyini veya başkasının görüş ve reyini şeriat’a tercih etmek ve ondan üstün görmektir, görüş ve fikirlerini ön plana almaktır. Birinci fitneyi kemal-i basiretle ve kesin inançla, ikinci fitneyi ise, kamil bir akıl ve sabırla ve aynı zamanda dini ölçülere riayet etmekle giderebilir.

 

 

Fitneye Karşı Tedbir:

Yapacağı tebliğatı (emr-i mâruf ve nehyi münker) dine zarar verecek bir fitneye götürürse o tebliğattan sakınmalıdır. Bedeni bir zarara götürüyorsa; eğer bu zarar, razı olmadığı halde başkasına ait olacaksa yine sakınmalıdır. Şayet kendisine ait olacaksa ve aynı zamanda ondan gelecek eziyet ve belalara tahammül edip sabredebileceğini biliyor veya zannediyorsa o zaman caizdir ve cihad’dır. Çünkü, bu tehlikeler karşısında tebliğatın ve hakkı söylemenin vacib olduğu hükmü düşer mübah ve müstehab olur. Yok, sabır ve tahammül edeceğini kestiremiyorsa, hatta "Keşke yapmasaydım!.." diye tehlikeler karşısında pişmanlık duyacaksa, daha açığı, kendisine güvenemiyorsa yine sakınmalıdır. Hadis’de şöyle varid oldu:

"Mesud o kimsedir ki, fitnelerden sakına. Kim bir fitne belasına düşer ve sabrederse ve karşı olan insanların kendisine yapacakları işkence ve eziyetlere tahammül etmeği göze alabilirse, işte bu da mesud ve bahtiyardır. Fitne gelir de kulları helâk eder. Ancak, alim ilmi sayesinde kendini kurtarır."

Fitne çok çetin bir meseledir. Fitne kelimesi çok çetin ve altından zor kalkınan bir mesele olduğu gibi, anlamak ve anlatmak da bir o kadar çetin ve zordur. Fitne olanla olmayanı, bu kapsama girenle girmeyeni bıçak gibi kesip atmak, kesin konuşmak ve kesin sınırlar çizmek mümkün değildir. Daha doğrusu; küfür ve günah olan fitneler mustesna, diğer fitneleri bir kalemde sayıp dökmek kolay değildir. Çünkü, şahsa göre, zaman ve zemine göre değişir. Bir söz, bir hareket bir zamana veya bir kimseye veya bir kitleye göre fitne değilse de bir başka zamana, bir başka çevreye göre fitne olur. "Her makamın bir makali vardır" derler. Bu derece değişken bir konu, çok ince bir hesab, etrafı bir ilim ve son derece dikkat isteyen bir mevzudur. Ama, o derecelerde de önemlidir.

Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapanlar; özellikle vâizler, hatipler ve müftüler son derece dikkatli olmalıdırlar. Kaş yapıyoruz diye göz çıkarmamalıdırlar. İmana getireyim diye küfrünü arttırmamalı, imanını kuvvetlendireyim diye onu yıkmamalı veya zayıf duruma düşürmemeli, ibadetini tam yapsın diye büsbütün terk etmesine sebep olmamalı, günahlardan tamamen sakınsın diye daha fazla günah işlemesine neden olmamalıdır. Birliği sağlıyalım diye mevcudu dağıtmamalı, barıştırayım diye daha da küstürmemeli, elhasıl yapayım diye yıkmamalıdırlar. Teşbih caizse bu konu; en hassas bir ameliyata, mesela beyin ameliyatına benzer. Beyin ameliyatında doktorlar başarılı olmak için ne yaparlar önce? Evvela isabetli bir teşhis koyarlar. Kişinin bu ameliyata tahammülü olup olmadığını tesbit ederler, müsbet netice alacaklarına büyük bir ihtimalle kanaat getirir ve nihayet ameliyat işini yaparken son derece dikkatli ve usulüne uygun bir şekilde olmasına riayet ederler. Öyle ki, azıcık ihmal ne olur? O hastanın hayatına mal olur, değil mi?

Bunun gibi: Küfür, nifak, isyan, kötü ahlak, kötü alışkanlık gibi manevi hastalıklara mübtela olan kimseyi de manevi tedavi ile tedavi etmek gerek. Fakat bu da beyin ameliyatı gibi, son derece Çetin ve tehlikeli bir iştir.

 

 

Tebliğatçılar:

Vaizler ve hatipler ne yapacaklar? Birer doktor gibi evvela cemaatinin mübtela olduğu hastalığın cinsini ve derecesini teşhis edecekler, psikolojik yapısını bilecekler, zaman ve zeminini, nereden başlayıp nasıl devam edeceklerini tesbit edip, artık tam sırasıdır diye bilmeli, İslam’ın usul ve metodlanna göre ve Peygamber’i de örnek alarak tedaviye başlamalı, irşad ve tebliğini, vaaz ve nasihatını yapmalıdırlar. İşte bu hizmet bu derece ince bir hesabı gerektiren çok ince bir sanattır. Beyin ameliyatında olduğu gibi, bu hususta da azıcık ihmal belki çok büyük ihtilaflara, zararlara, fitne ve fesatlara sebep olabilir. Kişinin manevî hayatının ölümüne mal olabilir.

 

 

Ayet ve Hadislerde Geçen Fitne:

Fitne kelimesi; gerek kök olarak gerekse bu kökten türeyen sığalar olarak 50’den fazla Kur’an-ı Kerim’de yer almaktadır. Ayrıca bütün hadis kitaplarında mühim bir bölüm olarak geçmektedir. Mesela sadece Tirmizi’de bu konuda 40’dan fazla hadis-i şerif vardır. Önemine binaen birkaç ayetin mealiyle birkaç hadis’in mealini burada kaydediyoruz:

"O kâfirleri nerede bulursanız öldürün. Onlar sizi Mekke’den çıkardıkları gibi siz de onları çıkarın. Onların şirk fitneleri, katilden daha kötüdür." (Sure 2:191)

 

"Biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız ancak bir fitnedir. Allah katında ise büyük mükâfat vardır." (Sure 8:28)

 

"Yeryüzünde fitne kalmayıp din, tamamıyla Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın, cihad yapın. Eğer küfürden vazgeçerlerse, Allah yaptıklarını görür ve mükâfatlarını verir." (Sure 8:39)

 

"Kâfırler de birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz emredildiğiniz gibi yardımlaşmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur." (Sure 8:73)

 

"Onlar da dediler ki, biz ancak Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabb’imiz! Bizi o, zalim kavmin fitnesine düşürme." (Sure 10:85)

 

"Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edine-ceklerdi." (Sure 17:73)

 

"Kıyamet kopmadan önce, gecenin karanlık parçaları gibi fitneler zuhur edecek; kişi sabahleyin mü’min iken akşama kâfır olarak girecek; akşam mü’min iken sabaha kâfır olarak girecek. Bir takım topluluklar dinlerini dünyaya satacaklar." (Tirmizi, Fiten, Enes b. Malik’ ten)

 

Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Huzeyfe’ye kendisinden sonra ihtilaf ve tefrikaların vuku bulacaklarını haber vermişti. Bunun üzerine Huzeyfe (r.a.): Ey Allah’ın Resulü! Ben o zamana yetişirsem bana ne tavsiye edersiniz?

Peygamber: Allah’ın kitabını belle ve onunla amel et. Çıkış yolu

ancak budur.

Huzeyfe diyor ki, soruyu ben üç defa tekrar ettim. Peygamber üçünde de aynı cevabı verdi. (Tantavi Tefsiri, c. 15, s. 252)

 

Rabi, Hz. Ali (r.a.)’den Peygamberimiz şöyle buyurur:

"Beni hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, ümmetim asıl dininden ve cemaatinden ayrılıp yetmiş iki fırka olacaktır. Hepsi sapan ve saptıran olup insanları ateşe çağıracaklar. İşte bu gün geldi mi, size düşen Aziz ve Celil olan Allah’ın kitabına sarılmaktır. Zira sizden öncekilerin haberi de sizden sonrakilerin haberi de ve aranızdaki hükümler de onda vardır. Zorbalardan kim ona muhalefet ederse Aziz ve Celil olan Allah da onu şaşırtır. O Allah’ın kopmaz ipidir, parlak nuru ve faydalı şifasıdır, kendisine sarılanı korur, tabi olanı selâmete erdirir." (Aynı kitap)

 

"Fitne uykudadır. Onu kim uyandırırsa ona lânet olsun!"

 

 

İSLÂM'DAN TAVİZ VERMENİN HÜKMÜ - CEMALEDDİN BİN REŞİD  رحمة الله عليه


RISALE

ZÄHLER

Heute 1011
Insgesamt 3665782
Am meisten 7043
Durchschnitt 1490