İKİ ŞEY ARASINDA TERCİH

12-09-2017

İKİ ŞEY ARASINDA TERCİH

 

Besmele, hamdele ve salveleden sonra, Kur’an şöyle der:

“Ey mü’minler! Eğer imana karşı küfrü seviyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin!” (Tevbe: 23)

“De ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, hanımlarınız, hısım ve akrabalarınız, kazandığınız mallar, düşmesinden korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler, size Allah’tan, peygamberinden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, o halde Allah’ın (azab) emri gelinceye kadar gözetleyin (başınıza gelecekleri göreceksiniz)! Allah, yolundan cıkmış topluluğu doğru yola hidayet etmez.” (Tevbe, 24)

Okuyacağınız bu yazıyı, işte bu ayet-i kerimelerin ışığı altında ve etrafında okuyacaksınız!..

Ey Müslüman! Kritik bir noktadasın, iki şeyden birini seçeceksin; iki şeyden birini alıp, yeri ve zamanı geldiğinde diğerini terkedeceksin, ikisinin yanında ve safında yer alamazsın! Bunlardan biri dünya diğeri ahirettir, bunlardan birileri baba ve kardeşler diğeri de mü’min’lerdir; Bunlardan birileri akraba, soy ve sop, hanım ve evlat diğerleri de Allah ve peygamberi; bunlardan biri mal-mülk, servet-masa diğerleri de cennet ve nimetleri; bunlardan biri dünya ve dünyalık sevgisi diğeri de Allah sevgisi ve peygamber aşkı; bunlardan biri kolaylıklar içinde rahat günler geçirme, diğeri de tehlikelerle karşı karşıya gelmekten ibaret olan cihad; ve nihayet bunlardan biri küfür ve küfrü üstün görenler, diğeri de iman ve iman ehlidir!..

İşte; sen böyle bir noktadasın! Ya o, ya da bu!.. İkisine birden “Evet” veya “Hayır!” demen mümkün değil! Bir tercih meselesi! Ya menfisini kabul edip dünya ve ahirette hüsrana (ziyana) uğrayacaksın ya da müsbetini kabul edip dünya ve ahiretini mâmur edeceksin! Ya nefsin beğendiğini seçip dünyayı zindan, ahiretini zehir edeceksin. Ya da Rabb’inin beğendiğini seçip dünyayı mamur, ahiretini mesüt edeceksin!

İşte Tevbe Süresi’nin iki ayeti; 23 ve 24: İki cepheli bir sahne sergiliyor; biri cennet biri de cehennem! İki yol gösteriyor: Biri rahmet biri gazab! İki netice bildiriyor: Biri kazanma biri de kaybetme!..

Müslüman! İşte tam kritik bir noktada bulunuyorsun! Bu nokta her an seninle karşı karşıya! Attığın her adım bununla ilgili; terazinin kefelerinden biri ağır basıyor! Ama hangisi?! Dikkat et! Dünya mı, ahiret mi? Baba-evlat mı? Yoksa Allah ve peygamberi mi?!.. Melekler yazıyor, fotoğraflar çekiyor! Sağdan mı, soldan mı? Günler geçiyor! Kârdan mı, zarar mı?!.

Ey insanoğlu! Önüne bir tablo çizdim: Çifte kutuplu, iki planlı; ya önde, ya arkada!

Şimdi ikili örnekleri sıralayalım:

1- Namaza dâvet; Vakit gelmiş, çıkmak üzere! İşin başındasın; mühim bir iş: Ticarethâne veya pazarda; para akıyor su gibi, müşteriler kuyrukta, namaz geçti geçecek! Kritik bir nokta: Ya para ya edâ! Bir tarafta “Namaz geciyor, namazını kıl!..” seklindeki ilâhî ferman tekrar edip dururken, diğer taraftan da nefis: “Fırsat bu fırsattır; müşterileri kaçırma; namazı kaza da edersin!..” şeklindeki vesvese ve ığva! Çetin bir imtihan! Tercih sana ait! Ya Allah sevgisi ya nefis ihtirası; ya nefse kul, ya Rabb’e kul; ya gazab, ya rahmet!..

2- Oruç, hac ve zekât mevzuları da böyledir: Bir tarafta nefs-i emmâre, bir tarafta ilâhî emir! Nefs-i emmâre “Yapma” diyor, ilâhî emir ise, “Yap” diye ferman ediyor! Tercih yine sana aittir!...

3- Devlet ve siyaset:

Bilindiği üzere, İslâm; hem din hem devlettir, hem ibadet hem siyasettir, ibadeti de siyasettir, siyaseti de ibadettir. Bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. Birinin yokluğu diğerinin yokluğu demektir. O halde müslümanın hayatında Din-devlet bütünlüğü vardır. Tevhid bayrağı bunun bir ifadesidir ve bu, aynı zamanda bir iman meselesidir. Devlet; İslâm devleti ise onu korumak, değilse onu kurmak her müslümana farzdır...

İkiler:

İki devlet: İslam devleti, küfür devleti; iki anayasa: İslâm anayasası, küfür anayasası; anayasası Kur’an ise, devlet İslam devletidir, anayasası Kur’an değilse, devlet İslâm değildir, kâfir devlettir.

Yine kritik bir nokta. Bir tercih meselesi daha. Hangisinden yana olacaksın! İkisinin de tehlikeli tarafları var! Küfür ve Kemalist devletten yana olursan ve o safta yerini alırsan, kimse senin kılına bile dokunmaz; mal da senin, can da senin; rejim senden memnun, devlet senden memnun! Ama, ötesi cehennemdir! Kur’an anayasasından, İslâm devletinden yana olduğun takdirde pasaport tehlikeye düşer, mal ve can korkusu kendini gösterir. Yani saldırılar başlar; bütün bir küfür dünyası karşında! Üstelik, baban ve akrabaların da sana karşı, seni dâvandan vazgeçirmek istiyorlar ve: “Gel oğlum! Devletle, siyasetle uğraşma! Senin neyine kalmış; işte devlet, işte anayasa! Sen bize bak! Biz devletten yanayız, Atatürk kurdu bu cumhuriyeti, size emanet etti ve o, memleketi düşmandan kurtardı. Biz bunlara karşı çıkamayız. Bunlar bizlerden daha iyi bilirler memleket meselelerini, görmüş geçirmiş insanlardır. Camilerin kapıları arkasına kadar açıktır. Namaz kılana bir şey diyorlar mı? Namazına niyazına karışan mı var?!. Yap ibadetini, kimsenin etlisine sütlüsüne karışma! Ve nihayet sözün kısası: Biz devletten yanayız, devletimize toz kondurmayız! Bizim devletimiz Türkiye Cumhuriyetidir; annen ve kardeşlerin, bütün soy ve sopumuz da böyle inanmakta ve böyle düşünmektedirler. Her halde onlar da devlet işlerini bizden iyi bilir ler!.. Ya bizim gibi düşünürsün ya da dünyayı başına yıkarız ve yıktırırız; hapishaneleri boylarsın, dünyan zehir olur!..”

İşte sen, Ey Genç! Böyle bir manzara ile karşı karşıyasın; nokta çok kritik! Ya babana “Evet!”, Rabb’ine “Hayır” diyeceksin, ya da bunun tersini yapacaksın: Ya babanın dediği yola gidip küfrün ve Kemalistlerin yanında yerini alacaksın, ya da Rabb’inin kitabına, Peygamberinin Sünnetine kulak verip küfrün karşısında, müslümanların safında yerini alacaksın! Ya o, ya da o! Tercih sana düşüyor ve iki zıt netice: Ya rahmet ya da gazab, ya cennet ya da cehennem!..

4- Cephe iki: İman-küfür:

İki ordu savaş halinde: Biri, küfür adına imanı yıkmak, diğeri de iman adına küfre karşı çıkmak; biri küfür rejimini korumak, diğeri ise, İslâm devletini korumak veya kurmak! Birinin anayasası kâfir bir anayasa, diğerinin ki ise Kur’an! İşin garib tarafı, küfrün hüküm sürdüğü yer vatan toprakları ve daha garibi bu topraklar üzerinde senin yerin ve yurdun! Annen ve baban da hep küfrün safında yerlerini almışlar, onların davulunu çalıyorlar. Üstelik kardeşlerin de bu ordunun eri ve kurmayları! Öbür tarafta ise ne yer ne de yurt, ne anne ne de baba! Fakat ordu mü’min ve muvahhid; hizbullahî müslümanları; devlet İslâm, anayasa Kur’an!..

Elhasıl: Bir tarafta iman ve İslâm yolunda, İslâm’ın devlet olması yolunda, diğer tarafta ise, küfür ve küfrün hâkim olması, tağut rejiminin (Kemalist rejimin), put düzeninin ayakta durması yolunda bir savaş! Manzara bu! Son derece kritik ve hassas bir nokta!.. Tercih sende!

Senin, iman ve tevhit ehli olarak, “Hakimiyyet kayıtsız ve şartsız Allah’ındır” diyerek yeriniz ve safınız elbette iman ve İslâm cephesi olacaktır. Tağut, put rejimi ile yanyana, safsaf olamazsın! Velev ki, annen ve baban, hısım ve akraban bu cephede olsa da! Yani, iman ve tevhid bağı kan bağına mutlaka galip gelecektir ve gelmelidir! Bu mevzuda “Vatan, bayrak, Sakarya!.” bahis mevzuu değildir.

Mezara girdiğinde senden bunlar sorulmayacak; senden iman, İslâm ve İslâm’ın devleti sorulacaktır. Ayrıca bilmelisin ki, küfrün safında yer alıp carpışanların şehitlikten nasipleri yoktur. Velevki biz de müslümanız deseler de hatta namaz kılsalar da!..

Tarihten misaller:

Bedir Savaşı’nı bir düşünün! Baba ve evlatların bir kısmı Peygamber (s.a.v.) yanında ve safında yer alırken, bir kısmı da Ebu Cehillerin yanında ve safında yer almışlardır. Bunlardan biri de Hz. Ebu Bekir’le oğlu Abdurrahman’dır. Baba Peygamber safında, oğul ise Ebu Cehil ordusunda! Manzara bu! Çok garip!..

Hz. Ebu Bekir kılıcını çekerek, müslümanlara meydan okuyan oğlunun üzerine yürümüştür. Bunu gören oğul, babasının iman heybeti karşısında duramaz, kelime-i şehadet getirip, teslim olur. Bu esnada baba ile oğul arasında şu konuşma geçer: Oğul:

-Baba! Sayet ben müslüman olup teslim olmasaydım dâ savaşsaydık ve ben seni alt etseydim, sana karşı olan hürmetim seni öldürmeye mani olacaktı. Ya sen beni alt etseydin, acaba evlat şefkati beni öldürülmekten alıkoyacak mı idi?!. Baba:

-Hayır! Ya Abderrahman! Allah'a yemin ederim ki, şayet sen müslüman olup teslim olmasaydın, seni bu kılıcımla parça parça ederdim de, of aman bile demezdim!..

İşte iman, iste İslâm’ın savas anlayışı! Ve işte hangi safta yer alacağınızı buna göre değerlendireceksiniz! Babanızın hangi safta yerini aldığını değil, Kur’an’ın anayasa olması için savaşan tarafı sorup o safta yerinizi alacaksınız!

Ve işte; “savaşan iki ordunun hangisinde yer alacağız?” şeklindeki bir suale verilecek tek cevap vardır. O da hangisinin niyyeti sağlam (yani Allah’ın rızasını kasdederek ve Allah’ın emri olduğuna inanarak...), şeriata bağlı, şeriatı seven, Kur’an’ın anayasa, İslâm’ın devlet olmasını candan arzu eden, bu yolda şehit olmayı cana minnet bilen tarafın yanında ve safında yerini alacaktır.

Şeriatı reddeden, şeriata düşman olan, şeriatın kanun, Kur’an’ın devlet olmasını istemeyen hatta karşı çıkan bir ordunun yanında asla yer alamaz, safında yerini alıp savaşamaz. Velev ki kendi milletinin, kendi vatanının ordusu olsun, velev ki babası, kardeşleri bu ordunun içinde de bulunsun!

Ve artık sual ve cevabı bu açıdan değerlendireceksiniz. Ve bu açıdan değerlendirdiğiniz takdirde artık kimsenin bir şey demeye hakkı yoktur. Varsa cevap yazsın, gazete ve dergilerde neşretsin! Laf istemeyiz!..

Birkaç ayet mealiyle bitirelim:

“İman etmis olanlar, Allah yolunda savaşırlar; küfre sapmış olanlar da tağut uğruna savaşırlar. Ey müslümanlar! Siz şeytanın bu dostlarıyla savaşın ve onlardan korkmayın! Zira şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa, 76)

Ayrıca yazının basında zikrettiğimiz Tevbe suresi’nin 23. ve 24. ayetlerini tekrar okuyunuz..!

 

MESAJLAR - CEMALEDDİN BİN REŞİD  رحمة الله عليه


RISALE

ZÄHLER

Heute 1290
Insgesamt 3680423
Am meisten 7043
Durchschnitt 1493